Ne belli yerim var, ne de sevdiğim biri sürünüp gidiyorum.
Desem ki, inan bana sevgilim inan, evimde şenliksin, bahçemde bahar ve soframda en eski şarap.
Yaş otuz beş yolun yarısı.
Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Elimde Türkçe gibi güzel bir silahım var.
Memleket isterim ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; kış günü herkesin evi barkı olsun.
Acısı acımdan derin. Tutsam ellerinden, üşür ellerin!
Ve birdenbire yürekler, aynı acıyla yanıp, hepsinin gözleri yaşaracak. Öldüğümü hatırlayacak.
Bir kere misafire çıkmış adın; istesen de istemesen de gideceksin.
Neden sonra farkına varıyorsun, etrafındaki korkunç ıssızlığın; yar olsun dost olsun ne arıyorsun, adresi belli mi vefasızlığın.
Sesin öyle güzel ki, duymak isterdim öldükten sonra bile.
Bir kardeş teselli verir bana aynalar. Aynalar da olmasa işim ne yeryüzünde.
Bilmek yanmakmış büsbütün.
Desem ki sen benim için, hava kadar lazım, ekmek kadar mübarek, su gibi aziz bir şeysin. Nimettensin, nimettensin.
Öyle eksildik ki yaşarken, bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz. Yalnızlığımla çoğalıp, kalabalıklığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yanlılığımız ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.
Hayata beraber başladığımız, dostlarla da yollar ayrıldı bir bir. Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Kuruyan sular gibi zamanı da kaybettik.
Gönül tanrısına der ki, her mihnet kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden.
Aşık dediğin Mecnun misali kör.
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede, hatırla ki mahşer günüdür. Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Memleket isterim ne başta dert ne gönülde hasret olsun; kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket İsterim Şiiri
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Otuz Beş Yaş Şiiri
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.